BİR BİNANIN VAR OLAM MÜCADELESİ
BİR BİNANIN VAR OLMA
MÜCADELESİ
Bir binaya mimarı ruhunu katarak inşa ederse aradan yüzyıllarda geçse o yapı tüm zorluklara göğüs gererek ayakta kalmayı başarır. Bunun en güzel örneğini Edirne’de bulunan II. bayezid Külliyesi’nde görmek mümkündür.
Külliye, mimari açıdan
bir şaheser olarak karşımıza çıkar. Külliye’ye bağlı darüşşifa ise verdiği
hizmet açısından günümüz de dünyanın en ileri sağlık kuruluşlarına model
olmuştur.
Sultan II. Bayezid Külliyesi
Külliye, Osmanlı Devleti için her zaman ikinci başkent olarak
kalmış olan Edirne’dedir. Halkın yoğun talebi üzerine, II. Bayezid’ın emri ile
Mimar Hayrettin tarafından inşa edilmiştir. 25 Mayıs 1484’te temeli atılan yapı
dört yıl gibi kısa bir sürede tamamlanıp, 1488’de halkın hizmetine sunulmuştur.
II. Beyazıt külliyesi,
darüşşifa (hastane), tabhane (misafirhane ve dinlenme evi) tıp medresesi, cami,
imaret(mutfak, yemekhane, depo) köprü, hamam, değirmen, su deposu, sıbyan
mektebi (ilkokul), mehterhane (konservatuar), muvakkithane(günün saatlerini, takvimini
bildiren kurum) ve mumhane(Edirne ve Külliye için mum üreten birim) den oluşan
bir kompleks şeklinde inşa edilmiştir. Kısacası külliyeyi sağlık, sosyal,
eğitim ve dini hizmet veren bir kompleks olarak tanımlamak yerinde olur.
Günümüz üniversiteleriyle kıyaslandığında eğitimi ilkokula
kadar indirdiği görülmektedir. Eğitimin yanında halka, konaklama, aş, sağlık,
ilaç desteğinin de sağlandığı bir kurumdur. Külliye içerisin de en dikkat çeken
bölüm tıp medresesine ait darüşşifa’dır. Günümüz araştırma ve uygulama
hastanelerinin temeli de sayabileceğimiz darüşşifa, gerek mimari; gerekse verdiği
hizmet, uyguladığı tedavi yöntemleri ile hem tıp hem de mimarlık alanında
birçok ilke imza atmıştır.
Darüşşifa, denilince akla ilk olarak akıl hastalarının tedavi
edildiği bir hastane gelir; Oysa darüşşifa, hizmete girdiği dönemden 1850’li
yıllara kadar, ruhsal ve fiziksel tüm hastalıkların tedavisinin yapıldığı tam
donanımlı bir hastanedir.1850’li yıllarda sadece ruh hastalarının tedavi
edildiği bakımsız bir hastane durumuna düşmüştür. 400 yıl kesintisiz hizmet
veren hastane vakıf sisteminin çökmesiyle kendi kaderine terkedilmiştir. Tunca
Nehri kıyısında inşa edilmiş olan hastane nehrin taşkınlarından da büyük zarar
görmüştür. Hem doğal afetler hem de bakımsızlık hastaneyi hizmet veremeyecek
duruma düşürmüştür.
1875 yılında Saffet Paşa, Edirne’yi ziyareti sırasında bu
olumsuzluklara şahit olmuş ve sadrazama rapor etmiştir. Fakat daha herhangi bir
girişimde bulunulmadan 1876-77 Osmanlı-Rus savaşı patlak vermiş ve Edirne işgal
edilmiştir. Bu olay üzerine darüşşifa kapatılmış ve hastalar İstanbul’a
nakledilmiştir. İstanbul hastanelerinin talebe cevap veremeyecek duruma gelmesi
darüşşifayı yeniden gündeme getirmiştir.
1896 yılında darüşşifa, tadilata alınır ve sadece ruh
hastalarının tedavi gördüğü bir hastane olarak yeniden hizmete girer. 1910
yılında Alman mimar Cornalius tarafından bir restore işlemi yapılsa da Balkan Savaşlarının
patlak vermesi ile külliye ve dolayısıyla darüşşifa kendi kaderine terk edilir.
İşgal altında geçen zaman ve savaşın izleri olan kurşun
sıyrıkları külliyenin duvarlarındaki yerini alır. Sel sularının verdiği hasar
ve bakımsızlıkta eklenince ortaya içler acısı bir durum ortaya çıkar. Çünkü
Rönesans dönemi hastane mimarisinde çığır açan; darüşşifa bu dönemde hayvanlar
için ahır, berduşlar için ise uğrak yeri durumuna gelir.
Darüşşifa, 1967’de bir restore daha geçirir. Bu tarihten sonra
bir süre Edirne Tıp Fakültesi tarafından konukevi ve öğrenci yurdu olarak
kullanılır. Trakya Üniversitesince Külliyenin kendilerine devri için girişimler
yine bu tarihlerde başlatılmıştır. Bu girişimler 1984’te sonuçlanmıştır. Külliye’nin,
cami dışındaki birimleri Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından Trakya Üniversitesine devredilmiştir.
Üniversite senatosu 19 Mart 1997’de Trakya Üniversitesi Sultan
II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’nin kurulmasına karar vermiştir. Bundan
dört gün sonrada yapı Sağlık Müzesi olarak hizmete girmiştir.
Trakya Üniversitesi II. Bayezid Külliyesi Sağlık
Müzesinin Doğuşu
II. Bayezid Külliyesi’nin yeniden canlanması ve Darüşşifa’nın
işlev kazanması ile ilgili ilk girişim 1973’te Edirne İl Sağlık Müdürü, Dr.
Ratıp Kazancıgil’in başvurusu ile başlar. Ratıp Kazancıgil o yıllarda sağlık
müzesi ile ilgili projeyi, ilk kez ortaya koymuş bunun için yıllarca mücadele
ettikten sonra müzenin kurucusu olmuştur.
Külliye’nin hastanesi olan darüşşifa’da, “Psikiyatri Tarihi”
bölümünün kurulmasına yönelik ilk çalışma 1993’te başladı. Ruh Hastalarını
Readaptasyon Derneği Başkanı Dr. Faruk Bayülkem’in bu yöndeki teklifi, dönemin
üniversite rektörü Prof. Dr Poyraz Ülger tarafından kabul edildi. Dernekle bu
konuda görüşmeler devam etti.
10.01.1997’de Üniversitede rektörlük görevini yürüten Prof Dr.
Osman İnci sağlık müzesi kurulmasına yönelik çalışmalarda bulunmak üzere Tıp
Tarihi ve Deantaloji Ana Bilim Dalı’nın çalışmalarını ve önerilerini
değerlendirerek bir komisyon oluşturdu. Komisyon raporu ile yapılan başvuru
Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğüce11.04.1997’de tescil
edildi ve Sağlık Müzesi, 23.04.1997’de açıldı.
Tarihsel süreçte müze kurulması 30yıl önce düşünülmesine karşın
somut adım 1997’de atılmıştır.
Müzeye Özel
Trakya Üniversitesi’nce kurulan ve üniversite bünyesinde yer
alan Sağlık Müzesi; ülkemizde tarihi bir hastanenin aslına uygun olarak
canlandırmasının yapıldığı tek kurumdur.
Darüşşifa kuruluş amacı doğrultusunda düzenlenmiştir. Bu doğrultuda
hastanenin döneminin tüm özelliklerine uygun canlandırıldığı Psikiyatri Tarihi
Ünitesi kendi alanın da bir ilk olma unvanına sahiptir.
Psikiyatri Tarihi Ünitesi, geçmişte ruh hastalarının musiki, su
sesi ve güzel kokularla tedavi edildiği akustiği ile ünlü bu mekan İstanbul Ruh
Hastalarını Readaptasyon Derneği tarafından dönemin atmosferine bağlı kalınarak
düzenlenmiştir. Canlandırmada kullanılan mankenlerin kostümleri, sahne, eczane ve
laboratuar bölümlerinin düzenlenmesi ise İstanbul Şehir Tiyatroları Sahne
düzenlemesi ekibi tarafından gerçekleştirilmiştir.
MİMARİ AÇIDAN
DARÜŞŞİFA
Günümüz modern Avrupa hastanelerindeki en ileri planlama
tekniğinin 500 yıl önce Mimar Hayretdin tarafından uygulanmış şeklidir. Bu
nedenledir ki Avrupa hastaneleri için örnek teşkil ettiğini söylemek hiç
de yanlış olmaz. Yine kapıları açık odalardaki hastalara az sayıda personelle
sunulan hizmetin kalitesini arttırmaya yöneliktir. Darüşşifa nın bu niteliği
örnek alınarak Avrupa da birçok hastane kurulduğu bilinmektedir. Seafarth
Askeri Hastanesi, Miller ve John Hopkins hastaneleri bunlardan sadece birkaç
tanesidir. Yine Darüşşifa Rönesans dönemi hastaneler tarihinde mimari açıdan
bir anıt özelliği de taşımaktadır.
Mimari açıdan, önem teşkil eden Darüşşifa, kuruluşundan 1850
yılına kadar dünyanın model aldığı bir sağlık kuruluşu olarak karşımıza çıkar.
Darüşşifa döneminde II. Beyazıt külliyesi içinde bir tıp fakültesi ve
üniversite hastanesi işlevi görmektedir.
Hizmet verdiği dönemde, Avrupa hastanelerinden çok ileri olan
tıp uygulamaları, akıl hastalarına verilen değer bakımından darüşşifa dikkat
çekmektedir.
Darüşşifa’yı sadece tıbbi açıdan ele almak doğru değildir;
çünkü hastane binası karşımıza mimari bir şaheser olarak çıkar. Akustik
açısından özel bir yere sahiptir. Hastane sahnesinden yayılan müzik sesi
yankılanmadan hastanenin her tarafından aynı netlikle işitilebilmektedir.
Her yönden mükemmel
olduğu bilinen bu hastane kuruluşunun ilk yıllarında hizmetin en üst düzeyine
ulaşmıştır. Genel bilgi olarak akıl hastalarına hizmet veren bir hastane olarak
bilinse de kurulduğu dönemde tam teşekküllü eğitim, uygulama ve araştırma
hastanesi özelliği taşımaktadır. Yani hem Edirne halkına sağlık hizmeti vermek
hem de tıp fakültesi için pratik sahası oluşturma amacı güdülmüştür.
Kuruluş yıllarında hastanenin yatak kapasitesi 32 dir. Biri
hekimbaşı olmak üzere 3 uzman hekim, 2 göz hekimi, 2 cerrah ve 1eczacı olmak üzere
21 personele sahiptir. Zamanla ihtiyaç doğrultusunda yatak ve personel
sayısında artışlar olmuştur.
Hastane I. avlu, II. avlu ve ana blok olmak üzere üç bölümden
oluşmuştur.
Birinci avluda, poliklinik odaları, çamaşırhane, şurup hane,
kiler, hastane mutfağı, danışma ve güvenlik odası yer almaktadır. Hastane
mutfağı, külliyenin mutfağından ayrı olarak hastaların perhiz yemeklerinin
pişirildiği mutfaktır.
İkinci avluda ise hastane yöneticilerine ait dört oda
bulunmaktadır.
Ana blok yani hastanenin yataklı bölümü ise ortada fenerli
büyük bir kubbe 12 küçük kubbeli merkez, ortada fıskiyeli havuz içeren taştan
salondur. Salon çevresinde 6 kışlık ve 4 yazlık hasta odası vardır. Kışlık
odalar ocaklıdır. Girişin tam karşısında salona bakan cephesi açık, beşgen
musiki sahnesi vardır. Yataklı ünite orta kubbedeki fenerden ve bahçeye açılan
pencerelerden oldukça iyi aydınlanmaktadır. Burada bulunan fener aydınlatma
işlevi yanında; içeride kirlenen hava ve pis kokuları dışarıya atma özelliğine
de sahipti.
DARÜŞİFA’YI
ÖZEL KILAN TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Kuruluş yıllarında hastanenin yatak kapasitesi 32 dir. Biri
hekimbaşı olmak üzere 3 uzman hekim, 2 göz hekimi, 2 cerrah ve 1 eczacı olmak
üzere 21 personele sahiptir. Zamanla ihtiyaç doğrultusunda yatak ve personel
sayısında artışlar olmuştur. Başta sıradan bir hastane gibi görünse de; Darüşşifa’yı
önemli kılan bir hastane olarak çağının çok ilerisinde uyguladığı tedavi yöntemlerdir. Hastane’de ilaç tedavisinin yanı
sıra uygulanan 3 yöntem daha vardı. Güzel koku, su sesi ve musiki.
Hoş koku ruhu besler, insan güzel kokulu şeyleri sever, arar,
özler. Koku kalite unsurlarından birisidir felsefesinden yola çıkılarak
Darüşşifa’nın bahçesi ve çevresi güller, çiçekler ve kokulu ağaçlarla
düzenlenmiştir. Hastanenin içi her zaman güzel kokularla dolu olmuştur.
Su dolapları ile Tunca Nehrinden alınan su şifahanenin fıskiyesinden
şadırvana ve mermer salona döküldükçe çıkardığı çağlayan sesi ve serinlik ruh
hastalarının tedavisinde kullanılmıştır.
Ayrıca hastaların bir iş yapmaları, el sanatlarını öğrenmeleri,
çevrede çalışarak tedavi edilmeleri 516 yıl önce Darüşşifa’da uygulanan tedavi
yöntemlerinden biri idi.
Darüşşifa’nın en önemli özelliği musiki ile tedavi yöntemini
kullanıyor olmasıydı. Hekimbaşı hastalarına önce çeşitli makamları dinletir, kalp
atışlarının hızlanıp, yavaşlaması kontrol edildikten sonra tedavi için uygun
makam belirlenirdi. Belirlenen musiki ile tedavi başlardı.
Tıp tarihinde müzikle hasta tedavisi konusunda ilk bilimsel
görüşü pythogoros (m.ö. 580–500)ortaya atmıştır. Türk ve İslam bilginleri
Ebubekir Razi, Farabi ve İbn-i Sina, müzik ile psişik hastalarının
etkinliklerini incelemiş ve kurumsallaştırmışlardır. Şair hekimlerden Şuuri
Hasan Efendi, nabız ile musiki makamları arasındaki ilişkiyi incelemiştir.
Hangi makamın hangi hastalığa iyi geldiğini ortaya koyduğu “T’adil-ül Emzice”
adlı eserinde şu şekilde anlatmaktadır.
“Rast Makamı: Havale ve felç iletine devadır.
Irak Makamı: Har mizaclılara, sersam ve afakana faydalıdır.
İsfahan Makamı: Zihni açar, zekayı arttırır, anıları tazeler.
Zirevkent Makamı: Sırt ve eklem ağrılarının ve kuluncun
tedavisine faydalıdır.
Rehavi Makamı: Baş ağrısına devadır.
Büzürk Makamı: Ateşli hastalıklara iyi gelir, zihni temizler,
vesvese ve korkuyu uzaklaştırır, fikre yön verir.
Neva Makamı: ırk’un nisa’ya iyi gelir.(kadın hastalıkları)
Zengule Makamı: Kalp hastalarının devasıdır.
Hicaz Makamı: İdrar zorluğuna iyi gelir, cinsel yönden uyarıcı
etkisi vardır.
Buselik Makamı: Kulunç ve bel ağrılarının ilacıdır.
Uşşak Makamı: Kalp karaciğer, sıtma ve mide ağrılarının
ilacıdır.”
Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere musiki sadece ruh
hastalarının tedavisinde değil; fiziksel hastalıkların tedavisi içinde
öngörülmüştür.
Darüşşifa’da yataklı bölümde hasta odaları sahne etrafında yer
almış ve hastalığın şekline göre sahneye mesafe artmış ya da azalmıştır.
Darüşşifa’da müzik ile hastaların tedavisinde 10 kişiden oluşan
musiki grubu görev alıyordu. Bu grup haftada 3 gün hastalar için konser
vermekte idi. Topluluğun verdiği konserler akustiği oldukça hassas olan bu
binanın her tarafında yankılanmadan rahatlıkla dinlenebiliyordu. Hastanede
tedavi parasızdı ve haftada 2 gün şehirdeki hastalara parasız ilaç dağıtılırdı.
Avrupa’da akıl hastalarının ruhlarına şeytan girdiği
gerekçesiyle yakıldığı bir dönemde Osmanlı Devleti’nde böyle bir hastanenin
varlığı insana verilen değerin bir göstergesidir.
EVLİYA ÇELEBİNİN KALEMİNDEN
DARÜŞŞİFA
Darüşşifa ile ilgili verilere vakıf tutanakları, hastane gider
defterleri ve evliya çelebinin seyahatnamesinde anlattıklarından
ulaşılmaktadır. Bu tarihi yapıya en ihtişamlı döneminde misafir olmuş Evliya
Çelebi Darüşşifayı şu şekilde anlatıyor:
“Orada bir darüşşifa vardır ki dil ile tarif ve kalemler ile
yazılmaz. Böyle dikkat ve özenle yapılmış şifa yurdunun anlatılan odalarında
çeşitli hastalıklara tutulmuş zengin ve fakir, ihtiyar ve genç doludur. Bazı
odalarda ilkbaharda delilik mevsiminde Edirne’nin aşk denizi derinliğine düşmüş
sevdalı âşıklar çoğalıp, hekimin emri ile tımarhaneye getirilerek altun ve
gümüş yaldızlı zincirlerle kerevetlerine takılıp, her biri aslan yatağında
yatar gibi kükreyip yatarlar… Kimisi havuz ve şadırvanlara bakıp kalender
hülyası kabilinden sözler eder, nicesi dahi o kemerli kubbenin etrafında olan
gülistan ve bağ ve bostan içindeki binlerce kuşların cıvıltılarını dinleyip, delilerin
perdesiz ve ölçüsüz sesleriyle feryada başlarlar.
Merhum ve mağfur Bayezid Veli Hazretleri Vakfiyesinde,
hastalara deva, dertlere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve defi seva olmak üzere
10 hanende ve sazende gulan tayin etmiş ki, üçü hanende, biri neyzen, biri kemancı,
biri musikarcı, biri santurcu, biri çengi, biri çeng santurcu, biri udcu olup,
haftada 3 kez gelerek hastalara ve delilere musiki faslı ederler. Allahın
emriyle, nicesi saz sesinden hoşlanır ve rahat ederler.
Doğrusu musiki ilminde neva, rast, dügah, segah,çargah,
suzinak makamları onlara mahsustu. Ama zengule makamı ile buselik makamında
karar kılsa insana hayat verir. Bütün saz ve makamlarda ruha gıda vardır…”
Avrupa Müzeler Birliği Üyesi Bir Üniversite Müzesi
İnşasından günümüze badireler atlatarak gelen II. Beyazıt
Külliyesi’nin tıp fakültesi uygulama ve araştırma hastanesi (Darüşşifa) Sağlık
müzesine dönüştürüldükten sonra, hak ettiği ödüle 2004 yılında kavuştu. Sağlık
Müzesi Avrupa Müzeler Formu yılın müzesi yarışmasına 13 Mart 2003 tarihinde
başvurdu ve 2004 yılında aldığı bu ödülle de Avrupa müzeler birliği üyesi oldu.
Avrupa Konseyi parlamentosu Kültür-Bilim ve Eğitim Komitesi’nin incelemesi ve
değerlendirmesi sonucu müze “ Avrupa Konseyi 2004 yılı Müze Ödülü ‘ne layık
görüldü. Bir fikrin yaşatılması ve müzenin coğrafi yeri itibariyle gelecekte
Doğu Avrupa ve Batı Avrupa kültürleri arasında bir köprü oluşturacağını
hissettirmesi ödülün müzeye verilmesinde etkili oldu.
MÜZENİN
DİĞER BAŞARILARI
Trakya Üniversitesi Sultan II. Beyazıt Külliyesi Sağlık Müzesi,
bu kez dünyanın kültür kalıtı alanında en iyi projeleri arasında gösterilerek
22–25 Eylül 2005 tarihleri arasında Hırvatistan’ın Dubdovnik kentinde yapılan“Dünya
Ödüllü Müzeler Buluşması” kongresine davet edildi. Kültürel Mirastaki En
İyiler Kongresi’nde Sağlık Müzesi 21 proje arasından en iyi sunum yapan
ikinci müze olmayı başardı.
UNESCO, ICOM ve ICOMOS gibi uluslar arası
kuruluşların desteğiyle gerçekleşen kongrede; İskoçya Edinburg Müzesi, Kuzey
İrlanda Taşıt Müzesi, İsrail Bedevi Müzesi, Macaristan Budapeşte Terör Müzesi,
Polonya Varşova Eski Kağıt Fabrikası Restorasyon projesi, İtalya Floransa
Kültür Varlıklarını Işıklandırma Projesi, Slovenya Tuz Müzesi, Norveç Müzesi,
Avusturya Gelenek ve Halk Müzesi, Kanada Keşif Müzesi, İsveç Demir Çelik ve
Dijital Bilgi Müzesi, Hırvatistan Varajdin Doğal Hayat Müzesi, Zagrep Şehir
Müzesi, Kazakistan Sanat Müzesi, Rusya Bahçe Müzesi, ABD Başkan Abraham Lıncoln
Müzesi, Romanya Kültür Projesi gibi uluslar arası alanda ödül almış müzeler ve
projeleri bir araya geldi. Türkiye’yi temsil eden, Trakya Üniversitesi Sultan
II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi en çok ilgi çeken müze oldu.
Dünya genelinde değişik ülkelerden 21 projenin
sunulduğu bu müzeler buluşmasında her müze kendisini anlatan 40’ar
dakikalık sunum yaptı. Üç gün süren buluşmada dünya genelinde son 2 yıl
içinde çeşitli ödüller alan müzelerin yaptığı sunumlar sonucunda bir puanlama
yapıldı ve en yüksek puanları İsveç Demir Çelik Müzesi ile Trakya Üniversitesi
Sultan 2. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi topladı. Son değerlendirmede
ise; Sağlık Müzesi büyük bir başarı elde ederek ikinci oldu. Avrupa Kültür
Mirası Birliği tarafından “Mükemmellik Kulübü”ne kabul edildi.
Saglık Müzesi 31 Ekim-03 Kasım
2007 tarihleri arasında Almanya'nın Köln kentinde düzenlenen "Kültürel
Mirastaki En Iyiler" ve "Mükemmellik Kulübü"nün düzenlediği
ödüllü müzeler buluşmasında en iyi sunum ödülünü kazandı.
Yazar: Emine KAZAN
Yorumlar
Yorum Gönder