Yerebatan Sarnıcı


Yerebatan Sarnıcı

 Yerebatan Sarnıcı, Sultanahmet-Gülhane arası 2.yol kenarında, Ayasofya Meydanının batısında yer almaktadır. İstanbul’daki en büyük kapalı sarnıçtır. Sütun ormanı görünümündeki mekânın tavanı tuğla örülü, çapraz tonozludur. Yerebatan Sarnıcı, Stoa Bazilikası'nın altında yer aldığı için Bazilika Sarnıcı olarak da anılmaktadır.

 Tarihî Yarımada'nın ortasında bulunan Yerebatan Sarnıcı, M.S 542 yılında Bizans İmparatoru Justinianos tarafından Büyük Saray'ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır. Suyun içinden yükselen mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından Yerebatan Sarayı olarak da anılmaktadır.

 Yerebatan Sarnıcı, 140 metre uzunluk ve 70 metre genişliğiyle toplam 9.800 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Sarnıç, 100 bin ton su kapasitesine sahiptir. Her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra (28 x 12) şeklinde sıralı dizilmiş toplam 336 adet sütundan oluşmaktadır.

 Sütun başlıkları genellikle Iyon (Eski Yunan Mimarlığında sütunların biçimi ve sütun başlıklarının süs motiflerinin özellik kazandığı mimari tarzdır.) ve Korint ( Eski Yunan Mimarlığında, İyon üslubundan özellikle sütun başlığı üslubuyla ayrılır. Korint üslubu, sütun başlığını süsleyen sarmal Iyon kıvrımlarına iki sıra kenger yaprağı ekler ve genel olarak tüm yapıda en bol ve zengin süsleri birbirine karıştırır.) üslupları taşımaktadır. Ancak az sayıda işlenmeden bırakılmış Dor stili başlıklara da rastlanmaktadır.

 Yerebatan Sarnıcı, tuğladan örülmüş, 4.80 m. kalınlığındaki duvarları ve tuğla döşeli zemini Horasan harcından kalın bir tabakayla sıvanarak su geçmez hale getirilmiştir. Zamanında su seviyesi mevsimlere göre değişen sarnıcın, doğu duvarındaki değişik seviyelerdeki borular vasıtasıyla dışarıya su verilmesi sağlanmıştır. Su seviyelerinin bıraktığı izler, sütunlarda hala görülebilmektedir.


Sarnıcın su gereksinimi, şehrin 19 km kuzeyindeki Belgrad Ormanları'ndan, su kemerleriyle karşılanmıştır. 1984'da büyük tamirat sırasında zemin temizliği yapılmış, bir metreden fazla çamur temizlendiğinde orijinal tuğla taban ve 2 sütun altında Medusa kafası mermer bloklar ortaya çıkarılmıştır.

 Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa başı Roma Çağı heykeltıraşlık sanatının örneklerindendir. IV. Yüzyıla ait bu başların hangi yapıdan alınarak buraya getirildiği konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte Genç Roma Çağı'na ait antik bir yapıdan sökülerek buraya getirildiği ve sarnıcın inşasında salt sütun kaidesi olarak ihtiyaç olduğu için kullanıldığı görüşü araştırmacılar arasında genel kabul görmektedir.



 Medusa'yla ilgili mitolojiye dayandırılan birçok efsane bu sarnıcı daha da gizemli kılmaktadır. Bir rivayete göre Medusa yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgonadan biridir. Bu üç kız kardeşten yalnızca Yılanbaşlı Medusa olumludur ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. O dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak amacıyla Gorgona kafalarının resim ve heykellerinin konulduğu, Medusa'nın da bu düşünceyle buraya yerleştirildiği düşünülmektedir.


Bir başka düşünceye göre ise Medusa siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kızdır. Uzun zamandan beri Zeus'un oğlu Perseus'u sevmektedir. Bu arada Athena da Perseus'u sevmekte ve Medusa'yı kıskanmaktadır. Bunun için Athena, Medusa'nın saçlarını korkunç yılanlar biçimine sokar. Artık Medusa kime baksa, baktığı kimse taş kesilir. Daha sonra onu bu biçimde gören Perseus heyecanla Medusa'nın büyülendiğini düşünerek başını keser, başını eline alıp düşmanlarını taşa çevirerek birçok savaşlar kazanır. Bu vakadan sonra Medusa'nın eski Bizans'ta kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ve yan olarak işlendiği söylenmektedir.

 Bir başka açıklamaya göre, İmparator Justinianos Arap ordusunun İstanbul'a doğru yola çıktığını duyduğunda hızla bu sarnıcın yapılma emrini vermiştir. Bu durumda Arap ordusu kenti kuşatmadan önce sarnıcı hızla yapmaya çalışan Bizanslılar için iç dekorasyondan ziyade sarnıcın hızla tamamlanması önem taşıyordu. Bu yüzden, sütun kaidesi olarak kullanılan taşların düz ya da ters veya yatık kullanılmasının estetik değerinden ziyade inşa değeri yani yapının bir an önce inşa edilmesi, tamamlanması önem taşımaktaydı.

 Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un Osmanlılar tarafından 1453 yılında fethinden sonra, bir müddet daha kullanılmış ve padişahların oturduğu Topkapı Sarayı'nın bahçelerine buradan su verilmiştir. Durgun su yerine çeşme suyunu yani akan suyu tercih eden Osmanlıların şehirde kendi su tesislerini kurduktan sonra kullanmadıkları anlaşılan sarnıç, 1544-1550 yıllarında Bizans kalıntılarını araştırmak üzere İstanbul'a gelen Hollandalı gezgin P. Gyllius tarafından yeniden keşfedilmiştir. Basilika Sarnıcı olarak da anılan Yerebatan Sarnıcı kurulduğundan günümüze kadar çeşitli onarımlardan geçmiştir.

 Osmanlı İmparatorluğu Dönemi'nde iki defa restore edilen sarnıcın ilk onarımı III. Ahmet zamanında (1723) Mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. İkinci onarım ise Sultan II. Abdülhamit (1876-1909) zamanında yapıldı.

 Cumhuriyet Dönemi'nde de Yerebatan Sarnıcı 1987'de İstanbul Belediyesi tarafından temizlendi. Sarnıca, bir gezi platformu yapılarak ziyarete açıldı. 1994 Mayıs’ında yeniden büyük bir temizlik ve bakımdan geçti.

 Günümüzde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür A.Ş. tarafından işletilen Yerebatan Sarnıcı, müze olmanın yanında ulusal ve uluslararası birçok etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır.
Yazar : Emine Kazan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

OZAN CONSEPT‘14" DAMGASINI VURACAK!

EST 1923 ürünleri İstanbul Atatürk Uluslararası Havalimanı, Old Bazaar’da